26 Eylül 2012 Çarşamba

Ben Kimim?

Ben Kimim? -  Alper Bayraktar 
İnsanoğlu beden, zihin ve ruh sarmalından oluşan bir varlıktır. Bu üçlünün sarmalları bireyden bireye değişiklik göstermektedir. Bazılarımızın sarmalında beden güçlü ve baskınken, bazılarımızınkinde ruh  baskın olabiliyor. Bazılarımızda da zihin. Bu hatta an ve an değişebiliyor. Hayatın bazı dönemlerinde beden ön planda, bazen de zihin ön planda olabiliyor. Bunu sarmal sistemimiz kendi ayarlayabiliyor. Bize iyi gelecek olanı yaşatabiliyor. Kendi içinde dengeyi oluşturabiliyor. Bazen de biz müdahelede bulunup güçlü olanı değiştirebiliyoruz. Bunu yaparken sevgili egomuz kendini göstermiş olabiliyor.
Biz tam olarak ne bir bedeniz, ne bir zihin ne de bir ruh. Biz bir üçlemeyiz. Bu üçlü tıpkı bir flütte olduğu gibi, başı, gövdeyi ve kuyruğu oluşturuyor. Biri eksik olursa flütü çalamıyorsunuz. Çalsanız da istediğiniz ve gerekli olan sesleri ve vurguyu alamıyorsunuz. Bizim de sağlıklı ve farkındalıklı yaşayabilmemiz için bu üçlüden güzel bir denge ve görev dağılımı oluşturmamız lazım.
Ayrıca benim çok köklü bir DNA kuşağım ve sarmalım var. Binlerce, milyonlarca yıllar öncesinden gelen. Yapılan araştırmalarda bizler anne karnında bir ceninken topu topu altı haftalık, dna yapımız incelenmiş. Çıkan sonuç çoğu kişilere şaşırtıcı gelse de daha iyi bir yaşam yaşayabilmemiz için gerekli bir sonuç. Bizler anne karnında altı haftalıkken, dna yapımızın %97.5’i maymunla, %75’i köpekle, %50’si tatar böceğiyle ve %33’ü nilüfer çiçeğiyle aynı yapıya sahip. Bu oranlar kendi içinde toplandığında DNA yapımızın yaklaşık %99’unu oluşturuyor. Bu sürece kadar anne karnındaki embriyonun net ve belirgin bir şekli yoktur. Daha doğrusu neye benzediği pek anlaşılmaz. Yedinci haftaya girdiğimizde anneden bir kromozom daha gelir ve bizi insan formuna dönüştürür. Şu ana kadar bitki ve hayvan DNA’sıyla bürülü olan bizler insanlaşmaya başlıyoruz. %99’umuz bitki ve hayvan sistemleriyle donatılmışken yani doğanın ta kendisiyken, %1’lik kısmı abartıp insanız diye böbürlenmeye başlıyoruz. Oysa ki insanlaşmak üzere olduğumuzu atlayabiliyoruz. Öncelikle bir bitki ve hayvan olduğumuzu kabullenip, bu yapıdan öğrenmemiz gerekenleri öğrenmemiz gerekiyor ki gerçek insan olabilelim. Öncelikle ben bir bitkiyim ve ben bir hayvanım. Bunu kabullenmem gerekiyor. Eğer ki bunu yapamazsam kendimle bütünleşik bir hayat yaşama olasılığımı tamamen azaltmış oluyorum. Doğada her şeyin bilgisi mevcut. Ve insan bedeniyse doğanın çok yakınımıza geldiği bir yer olsa… her şeyin cevabını bulabileceğimiz. Arayışı bırakıp, var oluşu kutlayabileceğimiz.
Ben her türlü kimliğe sahibim. Doğada ne kadar kimlik varsa bildiğim, hepsi bende de mevcut. Anne, baba, eş, arkadaş, sevgili, hırsız, katil, masum, kindar, şefkatli … vb. Tüm kimliklere  sahibim, fakat bu kimlikleri kullacağım anlamını taşımıyor. Her birimizin bazı kimlikleri daha baskın ve bu da bizim mizacımızı ve yaşantımızı belirliyor. Yeter ki diğer kimliklerimizi reddetmeyelim ve bastırmayalım. Onları büyük bir saygıyla kabul edelim. Çünkü bastırılan her şey günün birinde filizlenmek ve yeşermek ister. Eğer ki bir şeyi bastırıyorsak, onun yaşam hakkını elinden alıyoruzdur. Bastırdığımız şeyin var olduğunu istemesek de kabul etmiş oluyoruz. Ve varlığını kabul ettiğimiz şeye yaşam hakkı vermiyorsak, gün geliyor o hakkını kendi alıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder